Pazar, Nisan 22, 2012

SUSMA!

Önce yazma isteğimi sorguladım bir süre.Yazmak her zaman mutluluk verici peki ya yargılanmak?Bunu göze alabiliyor muydum bu aralar?Sesimi çıkarmanın , düşüncelerimi anlatmanın ve eleştirmenin bana geri dönüşünün nasıl olacağını , olabileceğini düşündüm.Kimin damarına basacak , kimin kedisine pisi diyecektim kim bilir?


Bu ülkede düşünmenin ezelden beri suç olduğunu hepimiz biliyorduk.Özellikle biz 80 sonrası çocukları düşünmemeye programlı büyütülmeye çalışılmamış mıydık?

Peki ya şimdi olanlar ? Yasalar , kanunlar , değişen sistemler , 4+4+4 , din , kuran , tiyatro , deve çişi … Oy çokluğu nedeniyle;kendi hayatı üzerine dahi karar verebilme yetisine sahip olmayan insanlar , sizin ve en önemlisi çocuklarınızın geleceği üzerine kararların verilebilmesinde en önemli mekanizmalar olarak rol alıyorlar.Ve ben bunu kabul edemiyorum.Okuma yazması bile olmayan saf insanlar , belki de yoksullukla boğuşurken , birileri getirip onlara 1.kg pirinç , 2 paket makarna verdikleri için bile bu insanlara oy veriyorlar.Bu Pkk’nın yandaş toplamak için insanları beslemesinden tamamen farksız bir davranış biçimi.Sarıp sarmalayan , koruyucu , kollayıcı devlet anlayışınınsa tamamen dışında.Çıkarların için besle.

Türkiye asla İran olmaz diyordum ama artık diyemiyorum.Ve bize tavsiye edilen 3 - 5 çocuğa rağmen asla çocuğum olsun , böyle bir ortamda yetişsin istemiyorum.

Nasıl cahiliz ? Ve işin kötüsü bunu nasıl da reddediyoruz ? Sürekli İslamiyet ve Kuran üzerine oynandığının , çünkü bu ülkeyi elde tutmanın , oyun hamuru gibi istenilen şekli vermenin , istediği yöne yönlendirmenin , kolay yolunun bu karta oynamak olduğunun nasıl farkında değiliz?

Kuranı , Arapça okumayı öğrenmeye çalışmak yerine sadece 1 kez Türkçe okusalar belki anlayacaklar dinin özünün savaşmak olmadığını.İnsanı yargılamak, sorgulamak olmadığını.Önemli olanın niyet ve iyilik , kalp temizliği , yardıma muhtaç olanlara yardım etmek olduğunu. Sadakanın, zekatın gizli verilmesinin , yardımın gizli yapılmasının gerekliliğini.İnsanları birbirine düşman etmenin , küfürün , çalmanın , yalan söylemenin ve iftira atmanın bütün dinlerdeki en büyük günah olduğunu.

Mantığım kabullenmiyor.Bir hayvanın yada bir canlının çişini içmenin bir insana nasıl bir faydası olabilir?Hadi faydayı geçtim , bunun dinen nesi sevap olabilir?
Hastaneye gittiğimizde tahliller kan ve idrar şeklinde yapılır mı? Evet.
Bu ne anlama geliyor?Demek ki hastalıklar idrardan da anlaşılabiliyor.
İdrar steril olsa bile , hasta bir insanın idrarı steril olabilir mi ?Hayır.
Peki kimin hasta olduğunu dışarıdan bakınca bilebilir miyiz?Hayır.
Özellikle bahsi geçen bir deveyse ?
Kendi idrarını içsen susuzluktan o bile bir nevi can kurtarıcı olabilir, işe yarayabilir.
Düşünmeden , sorgulamadan , adamın teki (din görevlisi dahi olsa )içiyor diye insan kendine bunu yapar mı?

Açlık , sefalet ve en önemlisi cehalet içindeki bir toplumun dünyaya 5 çocuk getirmesinin doğruluğu neresinde?Para kazanmazken , işsiz , güçsüzken 3-5 çocuk doğurup rızkını ilahi güçlerden beklemenin neresi mantıklı birileri bana bunu anlatsın.

Öğretmenler.Onlar ki ;bir çocuğun neyle,nasıl yetişeceğini en bilenler.Benim canım annemde onlar da biri. Sırf sisteme karşı çıktıkları için biber gazıyla , suyla püskürtülüyorlar , susmaları sağlanıyor bu ülkede.Doktorlar öldürülüyor.Düşünen , sorgulayan , kabullenmeyen kim varsa tutuklu.

Eğitim sistemindeki köklü bir değişiklik hop 1 hafta içinde oluverirken; yargılanamayan , sorgulanamayanlar?Göstermelik değil , öylesine değil gerçekten sorgulamaktan bahsediyorum.
Ben çocukken nisan ayında bir tek 23 nisan kutlanırdı.Dünyanın her köşesinden çocuklar gelirdi ülkemize.

Peki şu son yıllarda kutlanan,her yerde afişlerle ilan edilen,kutlu doğum haftası nedir ve ne işe yarar ? Hz. Muhammed gibi tevazu sahibi , abartıdan uzak bir insan,büyük organizasyonlar ve bütçelerle kendisinin anıldığını bilse asla mutlu olmazdı.Keşke insanlar hadis ezberleme yarışmasının yanı sıra çarpım tablosu gibi kendilerine faydası olan şeyleri de ezberlese,okuma yazma da öğrense.

Bize de din dersleri verildi.Dualar öğrendik , ilkokulda havlu,terlik götürüp abdestin nasıl alınacağını öğrendik , hatta bu öğrendiklerimizle sınavlara da girdik , İslam tarihini de öğrendik ama abartmadan.

Zorunlu seçmeli dersten habersiz olanlar bu 4+4+4 sistemine inanmış olabilirler.Anadolu lisesinde zorunlu seçmeli dersleri almış biri olarak , ben inanmıyorum.Öğretmenler yada okul yönetimi sizin adınıza bir ders seçer ve siz de o derse tıpış tıpış gidersiniz.Öğretmenleri sırf itiraz ettikleri için bugün yerlerde sürüyenler , ileri de istenilen dersler seçilmediği için işsiz de bırakırlar , kellesini de acımadan uçururlar.

İşte bu yüzden geleceği, kader diyip başkalarının ellerine değil ,benim geleceğim diyip kendi kararlarımıza bağlamak gereklidir.Düşünmek lazım , sormak , sorgulamak ve sırf ön yargılarımız , asla sorgulanamayan siyasi ve dini görüşlerimiz sebebiyle çocuklarımızın geleceğini bugünden etkilemeye hakkımız olamaz.

Humeyni ‘ nin , Hitler ‘in iktidara gelişleri güzel günler beklentisiyle olmuş ama insanlık tarihine açtığı yaralar hala onarılamamıştır.


Hergün el çabukluğuyla gündem değişiyor.Henüz birini kabullenememişken bir başkası geliyor üstüne.Van depremzedeleri çoktan unutuldu.

Bugün bir Fazıl Say bu ülkeden giderse, kendisini sanatçı zanneden,şişirilmiş egosu dışında vasfı olmayan insanlar mutlu olabilir.Ama bu gidişler bizlere bir şey katmaz , aksine çok şeyi beraberinde alır götürür…

Pazar, Temmuz 17, 2011

Kardeşime ...

zaman ne çabuk geçiyor degil mi?
meğerse , göndere yavaş yavaş çekilen
bir çocuklukmuş istiklal marşları
şimdi, tam şu an misal
gönderin tepesindeki mi kaybettiğimiz
göndere çeken mi tetikteki unutuşumuz
yaşların dili olsa da konuşsa keşke
kaç zaman karşılıklı yataklarda
aynı odaların mahkumu olduk.
şimdi, tam şu an misal
biten, mahkumiyetimiz miydi
başlayan, mahkumiyetimiz mi oldu?
tedirgin siyah beyaz fotoğraflarda,
sakladığımız o hiç kuşkusuz renkler ve sesler şimdi
kolumuza giren yahut da elimizden tutan
şimdi, tam şu an misal
bu birbirinden bet sesli epik dünyada
yalnızca değil belki ama,
inadına lirik şiirler yazacağız.
"reha yünlüel"

Nefesimi tuttum canım kardeşim , dondu hayat benim için.Ta ki sen dönünceye kadar.Bekliyorum özlem ve sabırla ...

http://fizy.com/#s/1aj9ol

Cuma, Temmuz 08, 2011

kader ağı sendromu



Çok koşuşturmacalı günler yaşıyoruz.Hem komik , hem acı her anı farklı.Küçük bir kaza sebebiyle , karakolda sabahladık bu hafta.Kimseciklere bir şey söylemedik .


En çok korktuğum şey halini aldı trafik kazası.Özellikle motosiklet.Ben ki hep bir motosikletimin olmasını istemişimdir.Şimdiyse ölesiye korkuyorum.Bu kazalar , istemeden yaşadığımız bu olaylar beni her geçen gün daha da geriyor.

Motosikletle uzun yola çıkan arkadaşlara sesleniyorum.Motorpisiklet günlüğü olanlar,atının terkisine binmeye bir zamanlar çok hevesli olduklarım.Aman dikkat etsinler!!!

İşte bu iki tekerlekli araç , bizim hayatımızı bu kadar etkiledi ,benim hayatımı özellikle bu ara o kadar çevreledi, değiştirdi ki birkaç saat sonra gidiyorum.Adana’ ya .Kardeşimle birkaç aylığına vedalaşmak için.Üzüntümü anlatmaya hiçbir kelime yetmez şimdi.

Ben hep sevdiklerime uzaktan bakıyorum.Çok sevdiklerime, hep uzaktan …

http://fizy.com/#s/1beea9

Pazar, Temmuz 03, 2011

FoÇA


Tamamen kendi isteğim ve bünyeme kastım varmış gibi , 21 gün aralıksız çalıştım.

Sabit olduğum şube , geçici şube ve hafta sonu açık olan şube arasında mekik dokudum.Yeni insanlar tanıdım , yeni işlemler öğrendim , kendi şubemden uzaklaşmak hatta biraz iyi de geldi.

Son hafta artık bıkkınlık hissettim ama bu kadar yorulduğumu bu hafta sonunu boş geçirene kadar fark etmemişim.

Ama şikayet etmeye hakkım yok , ben kaşındım.

Bugün hayatımda ilk kez Foça’ya gittim.Foça’nın karataşına bende bastım , çok sevimli buldum , beğendim.

Abartıp fazla güneşte kaldığımdan pancar oldu suratım.

Çok yorgunum ve şimdi uyku.

Pazar, Haziran 19, 2011

BöRDüBeT


Aylar oldu bloguma yazmayalı.Uzak kalmadım aslında.Sessiz sessiz okudum takip ettiklerimi.En son hastane kısmında kalmışım işin,üstünden çooook sular aktı.

Bu kısacık zaman diliminde bir emeklilik , bir ikinci müdürlükten müdürlüğe terfi , iki tayinle başka şubeye giden , altı tayinle bizim şubeye gelen  ve bir de dünyadan göçüp gidene şahit oldum.O kadar karmaşık ki bu sirkülasyona ayak uydurmakta zorlanıyorum.Ayrılıklar hep yoruyor beni.

Gün içinde yaşadığımız olaylarsa trajikomik.Başka banka cüzdanıyla para çekmek isteyenler,sıramatiğe uzaylı görmüş gibi bakanlar,”İman” numarası isteyenler,suratımıza hapşıranlar ,plastik kent kart kılıfının içine koyduğu kredi kartıyla numara almaya çalışanlar,küfür edenler,başkasının parasını alanlar, parmaklarımızda yüzük kontrolü yapanlar,telefonunu istediğimizde “24 saat açık,ulaşabilirsiniz” diyenler ,oğluna bankacı kız arayanlar … saymakla bitmez.

Öyle böyle değil zor iş,bu İŞ.Bir de kendimi bu kadar yalnız hissederken daha zor geliyor.Kendim için son zamanlarda yaptığım en iyi şey Bördübet ’e gitmek oldu.Benim cennet tanımıma pek uyuyor.Sessiz,huzur dolu.Kanoyla dereden geçerek denize ulaşmanın, gece sadece perdenin ve yıldızların ışığı altında deniz kenarında film izlemenin keyfi paha biçilmez…

Aslında uzun uzun yazmak gerek ama son günlerde kendimi ekstra yormuşum , üzmüşüm doktorlar öyle söylediler.Geçen seçimlerde kendimi epey paralamıştım , bu seçime değinmeyeceğim zira söylenecek söz kalmadı.

Ama yine de yazacağım uzun uzun.Canım ne isterse , içimden ne gelirse :) Benim imanın numarası 0 , ama vicdana 10 veririm.

http://fizy.com/#s/1mg1bq

Perşembe, Aralık 23, 2010

İhtiyar Heyeti


Kasım’da yazmışım bir,iki satır.Sonra bir duraklama dönemi.Bu dönemde beni merak eden,”Bilmem ki yanlış anlar mısın?” diye tereddüt ederek bana mail atan,hal hatır soran arkadaşlarıma öncelikle teşekkürü borç bilirim.Ben yanlış anlamam çünkü bende merak ediyorum takip ettiğim,okuduğum blog sahiplerinden ses çıkmayınca.

Son günlerde hastane,rapor işleri,resmi evraklar,kağıtlar içinde yüzüyorum.Pek karmaşık bir süreç,aynı zamanda da inanılmaz komik.En meşakkatli kısım ise bu heyet raporu denen meret.Zor olan kısmı muayene değil,bekleme kısmı.Zaten ortada muayene falan yok.144,5 TL’lik ücret,bölümler arası bol bol koşuşturmaca,sonunda heyetin karşısına çıkma şerefine nail olunuyor.Heyetteki doktor amca ve teyzeler L şeklinde bir masaya sıralanmışlar,öyle önlerinden geçiyorsun.Göz doktoru soruyor “Gözün kaç numara?” cevap veriyorsun,psikiyatrist soruyor “Var mı bir hastalığın?” “Yok” geçiyorsun,varsa bile yok de yine geçersin.Bende bana check-up gibi ayrıntılı birşey yapacaklar sanıyorum.Nerdeee?Öyle figüran gibi geçiyorsun birkez kameranın önünden,al sana heyet,al sana rapor.

Bu heyet raporu iş yerleri dışında, devletten yaşlılık, bakım parası,kendine bakamaz maaşı gibi birşey alabilmek içinde lazımmış ki ,ondanmış onca kalabalık.Sıra bekleme, imza bekleme, tahlil sonuçları bekleme süreçleri her şeyden uzun sürdüğünden herkeste bir kaynaşma, konuşma, hayat hikayesi anlatma, en çok da bu yaşlılık, hastalık bakım parası alabilme telaşından olsa gerek, hasta olduğunu birbirine kanıtlama çabası.”Vay ben kaç ameliyat geçirdim de”,”Dizlerim tutmuyor da”,”Evimiz kira da”,”Annemler de yiyip içiyoruz da”.Bu anlatılanların hepsi doğru da olabilir, ülkemizin ekonomik durumu, vatandaşlarına tanıdığı imkanlar zaten malum, fakat bana ters gelen insanların hayatlarını ifşa etme konusunda ki rahatlığı, herkeste bir acındırma, duygu sömürme telaşı.Yine sözü dilenci zihniyete getireceğim ama oraya hiç girmesem daha iyi.

Yağmurlu havanın etkisiyle üzeri ve etrafı brandayla çevrilmiş dar bir alanda o kadar çok insanız ki,herkes sinirli,işlemler değil; beklemek,zaman kaybı bezdirmiş hepimizi. Aramızda mimlenmiş bir genç var.Birkaç gündür gelenler onun huyunu,suyunu öğrenmişler.Sigarayı birinden isterse,çakmağı başkasından istiyormuş,”Ayağımda yara var”diyip beklemek istemeyen 42 yaşında bir adam var.Bu adamı şemsiyeyle dövmek isteyen terlikli teyze var,teyze bir yandan da kendine sinirleniyor bu havada akıl edememiş ayakkabı giymeyi,çorapları ıslanmış.Hem annesini ,hem anneannesini getirmiş bir adam var,ikisi içinde para alacaklarmış devletten.İclal Aydın’a benzeyen genç bir kadın var,kansermiş,3.safha,kocası garsonmuş.Bir yandan amcanın biri beni sorguya çekiyor sigara içiyor muyum diye.Sabahtan beri konuştuğu tüm hanımlardan ilk sigara içmeyen benmişim.Bütün hastalıkların başı sigaraymış.Bol sorgulu ,sohbetli bekliyoruz toplu halde.

Felaket tellalı, rapor uzmanı yurdum insanları,benden istenmemiş olduğu halde beni de telaşlandırdılar,”Aaaa sen ekg çektirmedin mi,bak o eksik olursa raporu alamazsın.Cık,cık,cık.”Ben raporu alamama korkusuyla üç ayrı görevliye gidip benim ekg çektirmem gerekiyor mu öğrendim ki,zaten benim için gerekli değilmiş.Hem ne ekg si ben henüz gencim diye söylendim bu hasta ve yaşlı insan grubuna.Kalbimde hiçbir şey yok, sapasağlam evelallah.

Onca hastalık hastası ,yakınan insanın arasına sağlam girsen , hasta çıkarsın zaten.

Rapor işi bitti,aldım.Hastane bana tahlil sonuçlarının özetini vermiş,daha sonra gidip onun da ayrıntısını aldım.Özelleştirmeyi pek tasvip etmeyen biri olarak , devlet kurumlarında sırf çalışanların sırtımızı devlete dayadık rahatlığı nedeniyle işlerin ne zor yürüdüğünü birkez daha anladım.Bu rapor için devlet hastanesine ödenen miktar bana fazla geldi.İnsanların devletten para koparma çabaları , bu uğurda bütün aile sırlarını ifşa etmeleri bana ilginç geldi.”Kol kırılır,yen içinde kalır”geçerliliğini tamamen yitirmiş artık.”Devletin malı deniz,yemeyen domuz “ruhumuza işliyor gün geçtikçe.

Bir daha heyet raporu mu?Umarım almak zorunda kalmam,umarım.

Cumartesi, Aralık 18, 2010

                    
         Mutluluk = Cumartesi + İzmir + Güneş + Enfes kahvaltı + Müzik

Cuma, Kasım 05, 2010

"Bazılarının, sadece normal olmak için ne büyük çaba sarf ettiğini kimse fark etmiyor.”A.Camus


Hayatta 3 şey vardır.
 
1- Hayal ettikleriniz.

2 - Çok istemenize rağmen , hayal dahi edemedikleriniz.

3 - Başınıza gelenleri uzaktan seyredişiniz.

PS:Metallica Welcome Home müzik olarak bu posta eklenecekti ama ona bile isteksizim.Kabul ediyorum,uyuzum.

Çarşamba, Ekim 13, 2010

hep yolda kal ...


Anneannem bizde.Yaşlılık işte ,ona yapılan bazı şeyler bu saatten sonra fiziksel olarak ağrılarını azaltmasa da,psikolojik olarak rahatlatacağı için,isteklerini mümkün olduğunca yerine getiriyoruz.Öyle bir cümle söyler ki bazen,bir sayfa dolusu yazsanız o cümleden daha iyi anlatamazsınız o an yaşanan durumu.Nefes alan kütüphanem benim:)

Dün bir ölüm ve bir kaza haberi aldım.

Burası Türkiye işte dedirten cinsten bir ölüm.Fenerbahçe maçlarını birlikte izlediğimiz,fuarlarda birlikte çalıştığımız,herkesin güler yüzüyle hatırladığı bir kızdı o.İşyerinde forklift çarptığı için,iç kanamadan ölmüş.Şaka gibi.

“O,benden önce ölmesin” diyebileceğim bir kaza haberi.Neyse ki sadece araba da hasar var,ona bir şey olmamış.

Ölümle yaşam iç içe,kaybetmek kolay,sadece bir anlık.Kıymet bilmek,”keşke şunu da yapsaydım” yerine “elimden gelen her şeyi yaptım” demek çok daha rahatlatıcı.

Sevdiklerimizi yanımızda,yakınımızda tutamasak,hatta kimi zaman yollarımız ayrılsa bile,uzakta ve iyi olduklarını bilmek ayrı bir mutluluk kaynağı.

Bazen,bazı durumlar karşısında kelimeler kifayetsiz,içimdeki onca şeye rağmen,söz bitti.



Cuma, Ekim 01, 2010

Mother of The World


Esmer yada sarışın , uzun yada minyon.Hep fiziksel bir yanına vurgusu.İnce bilekleri dayanır en sert rüzgarlara , yine de kırılmaz.

Varoluşu utanmak üzerine inşa edilmiş , yazısız kuraldır.Utanmazsa aşifte , utanırsa namusludur.

Toplumsal eşitsizliğin en adaletsiz katmanı , kavram kargaşasının en belirgin yaşandığı mecradır.

Şirin midir, seksi midir, anaç mı?Yoksa bu sıfatların hepsini mi barındırır bünyesinde.

İllaki kan rengi kurdeleli , hediye paketidir satın alınan.

Tüm dünyaya karşı durur da , kapı zilinde adı durmaz tek başına.

Düşüş anı görüldüğünde , köşeye sıkıştırılan , tenhaya sürülendir.Küçük ama kadın , güçlü ama korunaksız.

Aşınmaya direnen , yontuldukça şekillenen , hem özgür , hem köle.Gönüllü işçi , obje kadın.

Gördüğü halde kör , kör karanlıklarda ışık , sıcak bir nefes , açılan şefkatli kollardır.Dik yamaçlarda geriye kayan , sabır taşı , umuttur.

Sadece ayna , cımbız değil , narin elleri kalem , ekmek tutandır.

Meşakkatli varoluşu , günümüzde iki kat iş yükü , görünmeyen emektir.Evde ev hanımı , işte iş kadını.

Pembe dizilerde hayal aleminde yaşayan değil , magazin programlarında eriyip tükenen değil , ruhunu , emeğini ortaya koyandır.

Ağladıkça yükselen , inatla daha sıkı tutunandır.Kadere boyun eğmeyen , kendi çizdiği sınırlarını , daraltan , aynı zamanda da zorlayan , karşı duran , başkaldırabilendir.

İçindeki çok sesli koroyla yaşayabilen , mabet , yaratılanların en güzeli ve yaratandır.

Tehlikeye kapı , duvar ; sevdiklerine duvarsız odadır.Vaatlerle değil , kendi gücüyle yaşayandır.

Aklının , eteğinin eksikliğinden değil , öğrenmek adına kendini ekside tutandır.Öğretmendir , çocuklarıyla birlikte kendi de büyüyen , öğrencidir.

Sürüklenen , sürükleyen , kabuk değiştirendir.Ruhunun renklerini saçlarına da yansıtan , bedeninde taşıyandır.

Periyodik kanayan , onca kayıba rağmen , diri kalan , ölmeyendir …