Çarşamba, Ağustos 12, 2009




Hiç yazmak gelmiyor günlerdir içimden.Oysa ki söyleyecek tırlar dolusu lafım,yakınacak,muhalefet olacak yada aykırılık yapacak bin tane dünya meselem vardır her zaman benim.

Yok, bu "arafta kalma",“kapı eşiğinde durma “ durumu bir süre daha bitmeyecek.Aidiyetsiz,yersiz,yurtsuz,kalakaldım böyle uykum bile huzursuz.Ömür törpüleyen şehri değil ama gerçekten minik evimi özledim.

Ben kendime hendek atlatmaya çalışırken,Türkiye gerçeklerini unutmuşum.Son hendeğe gelmişim, takılıp düşmüşüm,tabi neler olduğunu öğrenince de düştüğüm yerde çakılı kaldım,varlığından bu ara şüpheye düştüğüm aklım ,bir türlü almıyor olanları.Normal, sade bir vatandaş gibi davranmanın kime,ne faydası olmuş ki bugüne kadar bana olsun.

Aile hekimliği denen zımbırtı uygulanmaya başlandığı ilk zamanlarda ,benimde rapora ihtiyacım olduğu için sağlık ocağına gitmiştim.İşlemler esnasında sağlık karnemi eline alması gereken, doktorda dahil her çalışan,bana soyadımı gördükten sonra ,benimde babam yıllardır sağlık sektörüne emek vermiş biri olduğundan,”Sen … bey’in nesi oluyorsun?” ,sorusunu yöneltmiş,”Kızıyım “cevabıyla ,”Aaa! Niye daha önce söylemedin,sıraya girmezdin,bekletmezdik seni “cevabını almış,” Sorun değil ,ben beklerim “yanıtıyla karşılaştıklarında , “Şu enayiye bak” cümlesini gözlerinden okumuşumdur.

Kafa yok bende,farklı çalışıyor benim mekanizmalarım,yapamıyorum,başka insanların hakkını gasp etmiş gibi hissediyorum kendimi.Bu hendek atlayamama meselesini ,gerçekten ilk defa birşeyin olmasını çok istediğim için,çok çok çok üzülerek ,sonsuza dek kapatıyorum.Her gecenin bir sabahı var nasıl olsa...

Bir yaz çocuğu olarak benim için en güzel mevsim şimdi;tatil,deniz,güneş...İnsanlar tatile gidiyorlar, çevremde bir Bozcaada furyası.Annem,babam, Buka’m …Onlar dinlene dursun ,fazlasıyla hak ettiler .Ama ben o kadar çok dinlendim ki ,dinlenmekten yoruldum adeta.

Yine de umutsuz değilim hiç.Şu anda bulunduğum şehirden çok uzakta,aynı topraklarda ama ismi ,kokusu,dokusu,geçmişi farklı bir şehirde,kendi deyimiyle “yoğun bir sıvının içinde,ağır ağır yaşıyor”.Kaf dağından çıktı geldi bir gün ,hayaller aleminden ve öyle bir geldi ki ruhuma,gözyaşları iyileştiren zümrüd-ü anka gibi;aldığım soluk boğazımda hiçbir engele takılmıyor artık,dün unutuldu,gün aydınlandı,yüzüme hiç geçmeyen aptal bir tebessüm yerleşti.

Günler geçtikçe gerçeğe dönüştü masal kuşu,süper kahraman oldu,ete,kemiğe büründü,güzel sesi duyuldu.Uykusuna,neşesine,hırçınlığına,üstünde taşıdığı gökkuşağının binbir rengine şahit oldum ve kim bilir daha nelere olacağım...

Ona koşup sarılma isteğim o kadar ağır basıyor ki,belirsizlik bazen yorsa da ,beni o kadar heyecanlı kılıyor ki,tırnaklarımı geçirip tutunmak istiyorum hayata,savaşmaya gücüm var,yeniden yazmaya ve eninde sonunda kazanmaya umudum var.

Hem belki bir gün bizde gideriz Bozcaada’ya birlikte,o benim rehberim olur,ikimizin de hiç gitmediği Karadeniz’e ve onun hiç gitmediği, benimde her adımını ezbere bildiğim Güneydoğu turuna.Ve hatta çok istediğim Mykonos ve Santorini ’ye de.İyi ki geldi ,hiç gitmesin…