Pazar, Ağustos 30, 2009




İyi ki can dostumun, Meri ‘nin sesi geldi de dün gece bir başka kıtadan,saatlerce süren konuşma,azarlama,kıkırdama,can kırıkları,battığı yerden çıkmayan cam kırıkları ve msnde kıtalararası sesli / görüntülü olarak nasıl kudurulur,kahkaha ve gözyaşı krizine girilir deneyimimizle ,benim sancım hafifledi,ölü toprağı kokusu kalktı üzerimden.

Birkaç gündür günler güneşli değildi benim gözümde,kendi nefesimle şişirip sıkı sıkı tutmaya çalıştığım umut balonu kayıp gitmiş gibi hissettim parmaklarımın arasından.

Sımsıcak yaz günü içim buz kesti,soğuk,kapkaranlık bir dehliz,insanda sürekli kusma ihtiyacı uyandıran pis kokulu sular.Merdiven altında tek başına günlerce oturmak gibi,banyoda saatlerce kilitli kalmak gibi,ebedi bir ceza gibi.Karanlıktan korkarım ben,kalabalıklar içindeki yalnızlığımdan yoruldum derken yalnızlığa boğulmuştum.Gözyaşı dökülmüyordu göz pınarımdan,yağmur gibi akıyordu durmaksızın.Sevdiğim mevsim,sevdiğim ay yada sevdiğim hiçbir şey yoktu varlığıyla dünyamı aydınlatan.

İyi niyet,güler yüz,heyecanlı hayat,mutluluk oyunu,geleceğin güzel olma ihtimali,hayatın yine ve her şeye rağmen yaşamaya değer güzelliği hepsi hikaye oldu bir anda.Diplere kaymamak,derin sulara dalmamak,depresyona girmemek için tırnaklarımı geçirdiğim toprak ,beni ,varlığımı altına çağırdı yine.Uzun zamandır duyduğum ama duymamazlıktan geldiğim bu ses şiddetini her saniye artırdı,ruhuma yaptığı baskı arttı ,çığlığa dönüştü kulaklarımı tırmalayan.

Niye varım,kime ne faydam var,en önemlisi bu nefret ettiğim,aynalarda bile görmeye tahammül edemediğim bedenin içinde, kendime ne faydam var ki hala nefes alıp veriyorum,varlığımı koruyorum ben yeryüzünde diye düşündürdü beni uzun uzun.

Kendime gücüm yetmiyor bazen benim,düşüncelerime.Dibine kadar yaşamakla,görünmez olmak arasında mekik dokuyor hislerim.En çok kendimle benim kavgam,beni kucaklayacak ,sarıp sarmalayacak,sığınacak bir liman arıyorum ama o limanın içimdeki varlığını unutuyorum daima. Uçurum kenarından da ilerde duruyorum bazen ,uçurumdan sarkmış,kaskatı kesilmiş vücudum sallanıyor rüzgarda ve örselenmiş ,çekiştirilmiş,fazlasıyla hasar görmüş iç dünyam artık yaşasa da hayır gelmez ondan diyorum kendime.

Hiç bitmeyecekmiş gibi başladıklarımın bittiğini defalarca görmek,söylenen sözlerin,defalarca çürütülen tezlerin , hissiz yaşamanın ağırlığı beni koparıyor hayattan,ışığımı söndürüyor,uzuvlarımı hareketsiz bırakıyor,bitkisel hayatta gibi mecburi,dayatma bir var oluşu şart koşuyor bana.
Bazen sımsıkı tutmaya çalıştığım ve sadece 2 parmağını ucundan tutabildiğim bir el ,o 2 parmağını da silkeliyor hoyratça bırakmam için,nereye çarptığını,nelere mal olduğunu görmeden.

Toprakla bütün olmak istiyorum bazen,çürüsün bedenim,uykum derin olsun,ruhum acımasın,kanamasın istiyorum.Derin sularda yüzüyorum,karanlık sokaklarda yürüyorum aylardır bir başıma.gelecek ve geçmişi düşünmekten bugüne ve bazen aklıma mukayyet olamıyormuşum gibi hissediyorum kendimi.

Ama benliğime dair en iyi bildiğim şey ;aslında üst tarafta yapışık yaşadığım,altına sızmaya bir türlü cesaret edemediğim bu topraktan kalkmak için başka bir ele ihtiyacım olmadığı.İstediğim şey tam olarak o ele ulaşma isteğinin beni kendi gücümle yerimden kalkmaya zorlaması,yaşamıma heves ,varlığıma anlam katması ,daha derin bakmak,daha içten gülmek,hayatı bütün gücümle ciğerlerime doldurabilmek için.

İçimde beni kemiren ,parçalayan bir yılanla yaşamaya bile alışmışken hayata sımsıkı tutunuyorum yine de ben.Kimsenin “bebeği”,kimsenin “can”ı ,”canan”ı olamadım belki,koşulsuz sevilmedim,kapris yapamadım,azıcık şımaracak ,rahat davranacak olsam,” al sana” diye kafama bir taş atıp ,kanattılar,kanadığını bile bile ardına bakmadan da uzaklaştılar birkaç kere.Kronik bir hal mi aldı bu acaba acıya alışmak,bunu bir yaşam tarzı olarak mı benimsedim,sevgili yılanımla daha ne kadar yaşayacağımı ,var olacağımı yada ebediyete kavuşacağımı bilememek ,onun insafına kalmış olmak mıydı beni böyle kabullenmiş yapan, bilemedim.

Benim lugatım da bazı sözcükler yoktu zaten , sürüne sürüne geldiği gün ben o sözcükleri atmıştım mecburen ,zaten bu kelimelerin hayalini kurmaya vaktim de olmamıştı henüz.Bazen heveslensem de kendimden bir can yaratmaya,olmayacak hiçbir zaman…

Anlamaya çalışmak kör nokta,anlaşılmayı beklemiyorum artık,azimle anlatmaya da çalışmayacağım …