Perşembe, Temmuz 22, 2010

HANGİ KATEGORİDE ? ? ?


Bu blog benim günlüğüm gibi.Ama ne zamandır , dış güçler tarafından cebren ve hile ile keşfedilmiş , hatta müdahale edilmiş olduğundan çok rahat yazamıyordum.Zurnanın zırt dediği yerdeyim bugün.Neler neler birikti içimde.

Başbakanın açıklaması Türkiye’de işin çok olduğu ve insanların iş beğenmedikleri için çalışmadığı yönündeydi.İktisat bölümü öğrencisiyken teorik olarak öğrendiğim işsizlik türlerini , mezuniyetimin birkaç yıl ardından, şimdi pratik yaparak iyice pekiştiriyorum.Bu nedenle yazımın fotoğraf kısmında işsizlik tanımlarını kendimce özetledim.Ben işin içinden çıkamıyorum, içinde bulunduğum şu anı hiçbir kategoriye sokamıyor , hiçbir başlığa konuşlandıramıyorum ne yazık ki.

Yaklaşık 2 ay önce işten ayrıldığım için , iş bulma çabalarım aralıksız sürüyor.Benim mantaliteme göre çalışmanın ayıbı yoktur,emek verilen her şey güzeldir. Bu nedenle ben üniversite mezunuyum onu yapmam , bunu yapmam gibi komplekslerim yok ve yeni ismiyle satış danışmanı olan tezgahtarlıkta dahil her işe başvuruyorum.Çünkü kilit nokta evde oturmamak , kendimi işe yaramaz hissetmemek.Benimde kariyer planım , kısa ve uzun vadeli hedeflerim tabi ki var .

Bugün saat 11:00 civarında bir firmadan arandım ve 14:00 te büyük bir otomotiv firmasında resepsiyonist ilanı için yaptığım başvuruya dair görüşmeye çağrıldım.

Ayağımın kırılması ve üzerine tuz biber olan evde oturma süreci dolayısıyla vücut ağırlığıma eklenmiş olan ekstra yükler sebebiyle gardrobumda kıyafet bulmakta zorlandım.Siyah gömlek , siyah pantolon ,siyah topuklu ayakkabı, inci küpe ve saat kombinasyonunda karar kıldım.Saçımı ve normal hayatta hemen hemen hiç yapmadığım makyajımı yaptıktan sonra yola koyuldum.

Henüz navigasyon teknolojisine erişemediysem de , sağ olsun Google Earth sayesinde yerküre  üzerinde bulamayacağım hiçbir adres yok.

Dünya devi birkaç markayı aynı çatı altında barındıran binanın kapısından girdim ve sabah beni telefonla arayan kişiye ulaştım.

İnternet üzerinden yollanan cv ‘nin yanı sıra , alışık olduğum üzere birde el yazımla iş başvuru formu doldurdum.İki kağıdı da elime tutuşturup , beni yetkili birinin odasına yolladılar.

Hal hatır sorma sürecinden sonra üniversite , ailem , iş deneyimim , yüksek lisans , İzmir , Adana vb . konularla ilgili çeşitli sorulara maruz kaldım.Karşımda oturan yetkili , 21 yıllık iş deneyimine sahip , son derece saygılı , nezaketli ve gerçekten pek yetkiliydi.

Bana “Ben seni bu işe alırsam senin geleceğin için doğru bir adım atmanı engellemiş olurum .Aradığımız kişi telefonlara bakacak ve gelenleri ilgili kişilere yönlendirecek .Yani işe yarar pek birşey yapmayacak.Eğitimin , donanımın , ailen böyle bir iş için çok fazla.Bu iş sana birşey katmaz , körelirsin.“ dedi.

Uzun uzun konuştu benimle , şu an açık olmadığı için satış pozisyonu için önümüzdeki aylarda değerlendirebileceğini ama bu işin bana göre olmadığını söyledi.Bende evde resmen çürüdüğümü , şu en verimli yaşlarda aktif olarak çalışmak istediğimi söyledim ve teşekkür ederek ayrıldım.

Kapıdan çıktığımda yüzümden alev çıktığını , burnumun titremeye ve kızarmaya başladığını hissettim.Yolun ortasında gözümden yaşlar akıyordu ve ben kendime engel olamıyordum.

Bu iş arama sürecimde , aynı şey 3. kez olmuştu.Ben çalışmak için iş ayırt etmeksizin başvuru yapıyordum ve insanlar benim o iş için çok fazla olduğumu söylüyorlar ve bizim çalışma şartlarımız , vereceğimiz ücret seni tatmin etmez diyorlardı.

Kurumsal , büyük firmalar en az 3-5 yıllık iş deneyimi istiyorlar,küçük firmalar beni fazla buluyorlar , peki ben nerde çalışacağım ? Hem yapacağım işin ailemle ne alakası var ? Bu nasıl bir değerlendirme kriteri böyle . Annesi çaycı olanlar resepsiyonda çalışabilir , diğerleri bu pozisyon için uygun değildir diye bir kural mı var ? Yada ailesi üniversite eğitimi almayanların kafası çalışmıyor mu ?

Türkiye’nin dördüncü büyük şehri olan büyüdüğüm şehir , Türkiye işsizlik sıralamasında ilk sırada.Ben yepyeni bir başlangıç yapabilmek, hayatı sıfırlamak amacıyla cengaverliğe soyundum ve bu güzel şehirde ,kendi ayaklarımın üstünde durmaya çalışıyorum.Hiçbir zaman umudunu kaybeden , karamsar biri olmadım , daima tırmaladım bir adım daha atabilmek için , bugün yaşadıklarımsa tam anlamıyla sınırlarımı zorluyor.

Ama biliyorum geçecek , herşey gibi bu da geçecek …

Cuma, Temmuz 16, 2010

MoR - i - ArTy



Planladığımın tamamen dışında bir gün geçirdim.Ve sanırım bu yüzden bu saatte hala ayaktayım.A ‘ya alternatif olarak her zaman bir B planım vardır .Hatta C ve D ‘de.İnsan en iyi kendine dosttur.Vakit neyle doldurulur , boş zamanlar nasıl etkin değerlendirilir , iyi bilirim.


Çok aktif, sosyal bir insan değilseniz , her dakikanızı birlikte geçirebileceğiniz arkadaşlarınız yoksa ve olmasını da istemiyorsanız , daima kendinize yatırım yapıyorsunuz demektir.Her dakika bilgiye bilgi , deliliğe delilik eklemek bu.

“Ömür Törpüleyen Şehir”de bazen dört duvar arasında aklımı kaçıracağımı sanırdım.Ama o zamanlar bana en çok sabrı öğretmiş , kendime tahammülü.Özellikle sınav zamanlarında düşünmeyi yasaklardım kendime.Odun gibi yaşardım resmen.Sadece hayatımı idame ettirecek olan ihtiyaçlarımı karşılar , ders çalışır ,birde uyurdum.Zira her zaman bilirdim , çok düşünmenin bana iyi gelmediğini.

Yavaş yavaş stoktan yiyen , beynimi kemiren de budur belki ; çok düşünmek.

İzlemek istediğim filmler , okumak istediğim kitaplar , görmek istediğim yerler , yapmak istediğim aktiviteler vb. daha onlarca liste yaptım kendime.Bu listeler beni hayata bağlıyor , bunaldığım , yalnızlığımla baş edemediğim zamanlarda bana can yoldaşı oluyorlar.

Esen her rüzgarla başka yöne savruluyor belki ama eğer kökleri sağlamsa , toprakla olan bağı kuvvetliyse hiçbir doğa olayı sökemiyor ağacın köklerini yerden , koparamıyor.Hiçbir fırtınanın gücü yetmiyor onu sürükleyip götürmeye.

Bugün için B planım bir film.Özellikle çocuk yaşta yaşananların ve kıskançlığın , sadakatsizliğin bir kadın ve dolayısıyla evlilik üzerinde nasıl etki ettiğini konu alan , milyonlarca kez izlemekten bıkmayacağım bir film.

Geçen hafta yapmış olduğum aile ziyareti , Akdeniz havası , depresyon kokan bünyemi olumlu etkiledi.Çok özlemiş ve çok özlenmişim.

16 yıllık paralel hayatlar, gelecekteki varlığını reddetmek , geçmişe özlemden kaynaklanan birkaç damla gözyaşı , sımsıkı bir kucaklaşma …

Meri’yle zaman geçirmek inanılmaz keyifli , onu birkaç yıllığına USA’ya yollamak çok zor geldi.

İnsan sevdiklerini hep yanında taşımak istiyor da , bazen sevdiklerimize uzaktan bakmak sanki daha doğru oluyor her iki taraf içinde.

Cuma, Temmuz 02, 2010

35 - 06 - 01


Herkesin yolu bu şehirle belki bir şekilde çakışırda , ben sevmiyorum işte.Türk-İş önünde Tekel işçilerinin eylemiyle karşı karşıya kalmak ,polisin iki tarafını da sıkı sıkı kontrol altına aldığı Bayındır Sokak’ a
girebilmek için elimdeki bavulla sokağın bir o ucuna ,bir bu ucuna gitmek durumunda kaldım.Sokağın diğer ucundan girme çabalarım sonuç vermeyince, kalacağım otele ve en önemlisi yorgunlukla uzanacağım yatağa ulaşmaktan başka tek çabam yokken , polislerin sanki tek başıma Türk- İş’i basabilecekmişim gibi şüpheli bakışları ve soruları son derece rahatsız ediciydi.

Bu yol telaşı , taşınmalar ,bir şehirden diğerine yapılan her tür yolculuk beni yoruyor.Annemin hayatının çok sıkışık ,daima koşuşturmacalı geçmesine dair söylenirken söylediği bir söz vardır.”Annem beni çok acele, sıkışık bir zamanda doğurmuş” der.Ve gerçektende öyle bir günde doğmuş ; Eylül ayında , yayla dönüşünde.

Bu her işi ucu ucuna yetiştirme durumumdan dolayı bir gün bende anneme sordum.”Sen de mi beni çok sıkışık bir zamanda getirdin dünyaya?”.Evet bende öyle gelmişim dünyaya , gece yarısı en yakın hastaneye ulaşma çabasıyla.

Batıl inanç , hem gülüyor hem de hikayeleri çok sevdiğimden inanmak istiyorum ben.

Aslında yazmaya zaman çok , ama kafam karışık , yazacak derman yok.Tutunma telaşım , anlamlandırma çabalarım beni fazlasıyla oyalıyor.

Tarihimizin utanç verici lekelerinden Madımak Olayı’nın 17. Yıl dönümü , kebapa dönüşmüş canları temsilen hala orada duran Sebati Bey ,şu an konuşlandığım otel odasında hala sloganları duyabildiğim Türk-İş önündeki Tekel İşçileri eylemi , İsrail- Türkiye gizli görüşmeleri , sağ gösterip sol vuran(!) elektrik İndirimi – zammı , gelecek hafta sonu gerçekleşecek olan KPSS ve ben.Beni , beni , Dişi geyiği.O kadar çok şey var ki etrafta , kendi canınız acırken etraftakilerin hayat şartları çokta umurunuzda olmuyor , olamıyor.

Bu şehre her adım attığımda , Ankara ‘nın en çok İstanbul’a dönüşünü seven Yahya Kemal’i bir kez daha anlıyorum.

Şu an gitgide dozu artan sloganlar ,alkışlar , mini bir Kızılay turu yapsam ,dışarı çıksam ,bir hava alsam tekrar odama dönebilir miyim diye düşündürüyor bana.

İzmir’de birkaç ay önce 03:17 sularında ziyaretime gelen kimliği belirsiz şahıs dolayısıyla edinmiş olduğum biber gazımı yanıma almadığıma hayıflanıyorum şimdi.O yanımda olsaydı sağ salim dönerdim odama , bu kez orantısız güç kullanmak suretiyle(!) polisin gözlerini yakarak.


Sarar yine

Yalnızlık seni

Onca dostun, sevdiğin

Sen yine seninlesin