Salı, Eylül 29, 2009



Dünya ucundan çekiyor ben öbür ucundan, o vermeyeceğim diyor ben inatla alacağım diye çekiştiriyorum hayaller sepetimi.Çünkü onlar benim hayallerim,o sepeti ben oluşturdum beynimde uzun yıllar düşüne düşüne.Şu an bulunduğum noktaya,bu yaşa getiren ve hala birazcık olsun akıl sağlımı koruma nedenim o biriktirdiğim hayaller benim.

Sadece yönetici asistanı yani bildiğimiz sekreter ilanlarının sahipleri arıyorlar beni.Hiç küçümsemiyorum ,öyle bir halet-i ruhiye içerisindeyim ki taş taşı deseler yapacağım hiç itiraz etmeden çünkü çok sıkıldım.Dışarıda eşekler gibi çalışmam gereken ,şu verimli yaşta ben evde oturuyorum.

Gel gör ki bunu benim kraliyet soyundan gelen pek muhterem aileme hatta sülaleme anlat.Yönetici asistanı da neymiş,sekretermiş.Olmazmış ,öyle işte çalışamazmışım bla bla bla.Fenalık geldi akıl verenlerden.Ne güzel bayram dönüşü başlamak üzere konuşmuştum firmayla,İzmir’de olacaktım ve değişecekti mekanım,zamanım …

3 aydır tek satır okumadım ben kitap kurdu.Nekahat dönemindeyim sanki ne izledim,ne okudum,ne çalıştım.Dinlenmekten yoruldum.Sırf bu dönemi telafi etmek adına son İzmir seferi dönüşünde, hevesle keşfettiğim kitapçılardan 11 adet kitap satın aldım.Ordan buraya taşıdım.Okudum mu? Yoo sadece bir tanesini yarısına kadar,geride kalanlarla günlerdir bakışıyoruz sadece.

Galiba gitgide kaybediyorum hevesimi, ruhumu hırpalayanlara başkaldıramıyorum,güçsüz hissediyorum sanki …

Yaşama tutunmaktan vazgeçtiğin gün,uçup gitme zamanı da gelmiş demektir .Azıcık daha ertelesek diyorum olmaz mı ???

Cumartesi, Eylül 26, 2009

25 Eylül , Anneme … Bütün zorlukları birlikte aştığımız ,

Dört duvar arasında,hayatı,sadece gözlerimizle konuşarak paylaştığımız,

Yaşadığın bir ömürlük kaosun meyveleri olan bizi hiç bırakmadığın,

Çıkmaz sokaklar,çözümsüz sorunların faturasını bize ödetmemek adına ruhumuza siper olduğun,

Sonsuz sevgin,saygınla,uzaktan koruyan,çok konuşmayan ve asla uzaklaştırmayan olduğun,

Dönüp baktığımda hep arkamda, ağlamak istediğimde hep omzun bana rezerve edilmiş,

Nasılsa göçüp gideceksin diyerek bana yatırım yapmayı reddedenlere inat;Hayallerimi gerçekleştirmem için bana hep yol gösterici olduğun,

Yılmadan ,yorulmadan maddi manevi sınırlarını zorladığın,

Benden asla vazgeçmediğin için

İyi ki varsın Müjde, sen çok yaşa , ömrün uzun olsun …

Cuma, Eylül 18, 2009



Bayram seyran ,böyle kalabalık akraba ziyaretleri beni boğar daima.Rahat olamıyorum napsamda,herkesin çok meraklı ve seni mecbur bırakan soruları,ilginç önerileri,akıl veren tarzlarından hazzetmiyorum hiç.Zira yinede kırmamak adına yollar göründü bize,dayanabildiğimiz kadar.Şimdi deniz kenarı bir yerde olmak vardı,ben ve yalnızlığımla...

197 günlük katil yakalandı sonunda,Türk milleti bir 197 gün daha bu konunun mutfak,giriş,gelişme,sonuç ve gelecek kısmıyla eminim fazlasıyla haşır neşir olacaktır.

Ve bir konu daha,Can Dündar...

Kimsenin özel hayatı kimseyi ilgilendirmez fikrini savunurum daima ama kayıtsız kalamadım.

Aldatmayan erkek görsem kafamı keseceğim,şu an konuya dair yazdıklarım klişe ama erkelerde klişe maalesef,hepsi aynı halt.Aldıkça vermeyi unutan, yaşamını adayan,seven kadınına daima yamuk yapan,sağ gösterip sol vuran,hiçe sayan,küçük dağları ben yarattım havasında,şımardıkça şımaran…

Neden diye bir kitap vardı sana ait,sorguluyordu her şeyi,şimdi ben sana soruyorum neden???

O ince cümlelerin sahibi,uzun uzun okuduğum adam ,karısını aldatmış,öpüşürken yakalanmış.Hadi öpüştün niye başka bir kadınla,hadi aldattın niye ulu orta yerde öpüştün,hadi öpüştün niye yakalandın,yakalandın niye hala evlisin,karının en önemlisi çocuğunun yüzüne nasıl bakacaksın?18 yıllık emek bir çırpıda hiçe sayılır mı böyle?

Sevmek suç değil,başkasına aşık olmak da değil ama onca yıllık eşini ,çocuğunu küçük düşürmek neden?O kadına aldatılma psikolojisini yüklemeye,ruhuna bir ömür kapanmayacak bir yara açmaya hakkın var mı?Çocuğunun okul sıralarında bu konuyla ne kadar başı ağrıyacak hiç düşündün mü?Kadınlara ,adamlara ve cinselliğe bakışı ne olacak ilerleye yaşlarda?

Okumuyorum artık o güya pek hisli yazılarını,Protesto ediyorum,Midemi bulandırdın,Kurwa mac.

Seven, özverili kadın aptaldır,erkek onu hesaba almaz.İyi gün,kötü gün birlikteliği yoktur,yalandır.Kötü günde erkek eşinin dizinin dibindedir,iyi olduğu gün başka hatunlar peşinde.Yazık.

Hepinize sizi yere yapıştıracak kadınlar diliyorum,siz ona hayatınızı adasanız da,kendi hayatından size zırnık koklatmayacak,her gün sizin hayatınızdan çaldıkça çalacak,aldıkça alacak ve hiçbir zaman vermeyecek,verse de size yetmeyecek!

Spatulayla kazınsanız bile asfaltta erimiş ,yapışmış parçalarınızın kalmasını diliyorum…

Sevgiyi ve saygıyı hak etmiyorsunuz…

Aşk mı,oda ne aman uzak kalsın….

Cuma, Eylül 11, 2009

Güzel günler göreceğim , güneşli günler…

Ne hızlı günler yaşıyorum aslında,ani rüzgarlar savurdu beni,içimde birikti damlaya damlaya,kendime gelemedim bir türlü.

Yaklaşık 3 aydır beklenen bir gün gerçekleşti,hayatımı sarıp sarmalayan bir hayal,insan siluetiyle karşıma geldi,konuştu,güldü,surat astı,yemek yedi,uyudu,küfretti… Sesini duydum ,gözlerini okudum,kendi sustu sessizliği anlattı saatlerce.Mimiklerini,kıvırcık saçlarını,küçük ellerini,mor converse ve mor bandanasını biliyorum artık… İlk kez, her zaman içimde kalmış olan,ambiyans yaratılmıştı benim için,kara kaplıya bir tik koyabildim sonunda,buda gerçekleşti manasında.Ve sırf o istediği için,derinleştirmeme oyununa bende katıldım, bilmediğim bir şehirde her yere başına buyruk giderek,temizlik,düzen etc.müdahale etmeyerek,neye çözüm olacaksa…

Şehir güzeldi,medeniydi,herkes gülüyordu,kıyafetler rahattı,ulaşım zordu ve dün aldığım haberle kapılarını bana açmıştı güzel İzmir.

Ve yine dün maruz kaldığım bir nevi “ışıklar ve sesler arasında tabuta alışma provası” nedeniyle benim yerimden kalkacak halim yok şimdi.Sevinemedim bile yüksek lisans için istediğim bölüme kabul edilmiş olmama.

Nedenler,niçinler dolaşıyor kafamda.Ben yüzüyorum diplerden,derinlerden yukarılara çıkmak için,tatlı bir suda mıyım,suyun kaldırma kuvvetinden faydalanamıyorum,ayağıma bir taş mı bağlamışlar, yoksa bir girdap mı var ,anlamadım ,çektikçe çekiyor beni dibe.

Ben diyemiyorum başkaları gibi “Benim karşı cinsle yaşayacak güzel bir şeyim kalmadı,hepsini yaşadım ben” diye.

Bakınca geriye, güzelliklerden daha aşina bana yerkürenin arka bahçeleri. İzin versem bir tahta kurusu gibi içten içe yiyecek beni,içimi boşaltacak,anlamsızlaştıracak,havada asılı kalacağım ruhsuz,hep geleceğe ertelenmiş heyecanlarımı da alıp götürecek benden.

İlk göz ağrım uzun bir yolculuğa çıktı,b.ktan bir sebepten,bu yıl 15 şubatta, bir daha ne zaman karşılaşılır bilinmez gül cemaliyle.8 yıldır doğum günüm ilk kez onun kutlama telefonu olmadan geçti,onsuz girdim ben yeni yaşıma…

Sevgilimin sevgilisi durumuna dahi maruz kalıyor insan şu hayatta.Sabahladığı evlerden anahtar yürütecek kadar zavallı,kendine ait ne sevgilisi, ne yeri olmadığı için hırsızlığı kanıksamış.Anne,babanın günlerce düşünüp özenle koyduğu,türlü tartışmalara sebebiyet veren güzel ismin sonuna ,gırtlaktan gelen bozuk Türkçe’siyle –ciğim ekleyerek,”sevgilin seni seviyor,biz sadece aynı yatağı paylaşıyoruz “diyebiliyor; sevgilin,kankası,fakülte ve üniversite bünyesindeki diğer er kişiler arasında kesişim kümesi oluşturan,ipten kopmuş şeriat mağduru…

Esas oğlan alıyor sözü ve sen dinin,dini algılayış biçimlerinin insanlara neler yaptığını görebiliyorsun işte.Yasaklarıyla ruhunu aç bıraktığı insanları,yasaklara daha çok yaklaştırıyor fark etmeden .Men edilmiş insanların,beyinleri başka şeye çalışamayacak hale geliyor,gelişemiyor ,üretemiyor,bir adım ilerleyemiyor dünya üzerinde.Sana dayatılmış inancını sorguluyorsun defalarca,utanarak.

Müslüman olan tüm toplumların benimsediği,kadını güçsüz,muhtaç, vah vah zavallı; erkeğiyse dünyanın hakimi ilan eden,yanlış gelmiş ve yanlış giden alışkanlıkları anlatıyor uzun uzun.”Her gün aynı oyuncakla oynanmaz” diyerek toplumsal bir boyun eğiş ve eğdirişi sana da yedirmeye çalışıyor gözlerinin içine baka baka.

M :---Yiyor musun?
B.İ. :---Yemiyorum

Tabi ki g.tümle dinliyorum zırvalamalarını.Kankanla birlikte, Pürenbuaz’a hayatın olmazsa olmazı,ilişki ve evliliklerinin devam ettirilme şartı,kabul edilmesi zorunlu bir kanun gibi itelediğiniz,dikte ettirdiğiniz,yatak maceralarınıza kılıf olan,aptal düşüncelerinizi kanımın son damlasına kadar kabul etmeyeceğim ben.

“Sen bu saçmalıkları evde çalışmadan oturan,para içinde yüzmesine rağmen tek hobisi eşyaların yerini değiştirmek olan,babanın bütün uyarılarına rağmen ve yine babanın parasıyla aynı anda 1 koltuk takımı ve 3200 TL değerinde Eiffel kulesi desenli kanepeyi alabilen annene anlat” diyorum. O kabul etsin hayat standartları, lüksleri uğruna sevdiği adamın tenini paylaşmayı.

Mutlulukta, acı da hayata dair. Ruhuna aldığın darbeler, burnuna,kulağına,bedenine aldıklarından ağırdır her zaman,kalıcıdır.Her canın taşıdığı yükler farklı ,benzeşse de kendi içinde,ikame edilemez birbiriyle.

Yeter ki umudum benimle kalsın, almasın kimse onu benden .Bazen düşerek ,bazen kalkarak,varlığım renkten renge bürünür ,karalar bağlar ama yine de; ben yaşarım aynı hevesle son nefesime kadar.Unumu eledim,eleğimi duvara astım benim yaşam felsefem olamaz.

Okumadığım ne çok kitap,dinlemediğim ne çok müzik,izlemediğim ne çok film var.Henüz Olympos’a gitmedim,İztuzunu,caretta carettaları görmedim.Mykonos ve Santorini’ye de,Gaudi’nin eserlerini görmeye de.Uzaklara gitmeye gerek yok Karadeniz ,Bozcaada ,Gökçeada’yı da görmedim.Sevdiğim adama Güneydoğu’nun her karışını ezbere bildiğim topraklarında rehberlik yapmadım henüz.Yazdığım kitap bitmedi.Yaptığım içli köftelerin şekli bile düzelmedi.Rafting yapmadım,paraşütle atlamadım,adrenalin seviyemi maksimuma ulaştıracak hiçbir aktiviteyi gerçekleştirmedim.İşten yorgun argın çıkmadım,sabahlara kadar çalışmadım.Sadece bana hazırlanmış bir sofra olmadı hiç.Sarhoş olmadım sevdiğim adamın kollarında.Sıradan yada sıra dışı,yaşayacak,yapacak o kadar çok şeyim var ki yeryüzünde,yeraltından gelen sesleri duymuyorum hala inatla ben.

Şu hayattan enine boyuna sevmeden, sevilmeden ,her hücremle aşkı hissetmeden gidersem gözüm açık kalır benim…

Perşembe, Eylül 03, 2009




Vardı dün akşamdan beri bu bavulda bir şey zaten.Dün yerleştirdim her şeyi hazırım dedim,kapının önüne koyayım dedim ,tekerleği kırıldı.Sığdıracak boyutta başka bir alternatif bulamadığımdan,şu herkesin kullandığı boy boy lacivert bavulların en büyüğünü aldım ve biraz eksilterek tekrar yerleştirdim eşyalarımı.

Bu sabah 1.5 saatlik yolculuğun ardından,havaalanında bavulumu bekliyorum ,alıp çıkayım bir an önce diye ama bir türlü gelmiyor.En sonunda herkesin evinde bulunması muhtemel bavul ve ben kaldık başbaşa. Ama üstünde başka bir isim.

Aradılar o isme ait kayıtlardaki telefon numarasını kullanılmayan bir telefon numarası.Rapor tuttular,prosedürü anlattılar ve buluruz bavulunuz kaybolmaz dediler.Çıkarlarımı koruyan prosedürü sevdim,benim bavulumu alan kişi bana bavulu getirecek ,ben kontrol edeceğim eksik var mı yok mu,eksik yoksa elimdeki raporu onlara vereceğim,onlarda raporla gidip havaalanından kendilerine ait bavulu alabilecekler.

Ben elimde sadece laptopumla çıktım havaalanından.Uzun bir yolculuk ve kalacağım yerdeyim.Öğle vaktini çoktan geçti ,haber yok firmadan.Ben aradım,biletin alındığı acentayı arayın yada bana biletin alındığı acentanın ismini verin,ailem araştırsın Adana’da dedim.Ben akıl veriyorum, bu sorunla bin kez karşılaşmış olması muhtemel firma çalışanlarına.Biraz zaman sonra aradılar beni ,aramışlar ,acentanında numarası kapalıymış,sesli mesaj bırakmışlar.Gülünç açıklamalardı bunlar gerçekten…

Bende bu arada boş durmamıştım tabi.Hep böyle karmaşaları benim çözmem gerekirdi zaten.Bana kalan bavulun üstündeki ismi bir dedektif edasıyla google’a yazdım,karşıma 7.sınıf öğrencisi bir kızın Mersin’de dershane kaydı çıktı.Dershaneyi aradım,bana numarayı vermediler haklı olarak ,bende siz ulaşın ,durum bundan ibaret, beni arasınlar dedim.

Nitekim aradılar beni, kayıt yapmaya gelmiş bir aile,muhtemelen uçakta benim yanımda oturan insanlar.Kızları inanılmaz dikkatimi çekmişti zaten davranışları,tam benim yanımda oturan babasına sorduğu ilginç sorularıyla.Telefonda biraz pişkin bir şekilde “ay orası bize çok uzak siz gelseniz ,bavulları değiştirsek“demeye kalkıştılarsa da,ciddiyetle kendi hataları nedeniyle tam 4 saattir konaklayacağım yerde beklemek durumunda kaldığımı,elimde bavul değil,rapor olduğunu ve onsuz bavulu alamayacaklarını duyunca , getireceklerini söylediler.

Bekliyorum bende gelsinler diye. Bu nasıl bir yüzsüzlüktür , pişkinliktir bilmem.Havaalanından aradı bu insanlar beni.Görevli benden onay bekliyor ver dersem verecek,verme dersem vermeyecek.O kadar çirkef bir kadınla karşı karşıyaydım ki telefonda,oğlunun okul kaydı,yurt kaydı,fransa’ya gitsem oraya da mı getireceklermiş gibi ilginç saptamalarıyla sinirimi iyice zıplattı.”Aman al bavulunu defol git “dedim kadına,”o çok aradığın yurduda bulamazsın inşallah” dedim içimden.Tekrar havaalanına gittim,olaylı bavulumu almaya...

Dakika bir gol bir işte:)Bu olumsuzluğa rağmen,tanıştığım teyzeyle “yaşamdan bir kuple ” ve “gezelim,görelim,tanıyalım ” konu başlıkları dahilinde keyifle sohbet ederek ,yaptığımız havaalanı-konaklama mekanı arası havaş turundan inanılmaz mutluluk duydum.

Gaziantep’teki teyzelere oranla buradaki teyzeler fonetik ,cümle kurma,gırtlak yapısı bakımından kulağa çok hoş gelen namelere sahipler.Bakımlılar,nazikler,çok çok farklılar ama bir ortak yönleri var 2 şehrin kadınlarının;cüzdanlarından oğullarının vesikalık fotoğrafını çıkarıp gösteriyorlar…

Çok yoruldum ,çok koşuşturdum ve inanılmaz bir vasıta değişimi yaşadım bugün.Dolmuş,otobüs,minibüs,taksi ne varsa bindim,henüz şehri gezemedim ama ona da adım atacak halim kalmadı gerçekten.

En güzeli tarafıysa insanlar gülüyor,gülümsüyor bu şehirde.2.tur havaalanı dönüşünde ,bavulu aşağı bagaja koymadım,yanıma almak istedim,sürücü bana "neden"diye sordu,bende durumu anlattım.Adana’da yada Antep’te onun konumunda biri olsaydı karşımdaki “hayır aşağı koyacaksın “ diye terslerdi beni,o güldü ve indiğimde de bana gülerek “geçmiş olsun,iyi günler” dedi.

Herşeye rağmen bu şehir güzel,cıvıl cıvıl,bavul karmaşası nedeniyle henüz adımlayamasam da ,otobüs manzarasıyla bile içini açıyor insanın.

Çarşamba, Eylül 02, 2009




Yazmadan geçemeyeceğim,pazar günü sinemaya gittim,izlediğim filmi çok sevdim. Inglourious Basterds ,Soysuzlar Çetesi.Benim birilerinin kafasını gözünü patlatmak,karnını tekmelemek,playstation oynarken en iddialı olduğum Mortal Kombat karakterim Kitana’ya dönüşmek istediğim ,şiddete eğilimli olduğum zamanlarda aynen filmdeki kızları taklit etmek istediğim filmin ,Death Proof’un sahibi,bir ayak fetişisti o,Tarantino.Ve kendine has teknikleriyle yapmış yine yapacağını ,filme bayıldım.

Yaklaşık 2-3 saat içinde “ömür törpüleyen şehir”e uzun zaman sonra ilk kez ayak basacağım ve bu aslında hiç hoşuma gitmiyor.Umarım işim çabuk biterde hemen dönerim.

Bu hafta ,bu evrak toplamaca işleri , sağlık işleri ,koşuşturmaca beni çok yordu,halsiz hissediyorum kendimi.Ve sanırım bir süre daha devam edeceğiz böyle,sürekli şehir değiştirerek,yollar teperek.Yeni yüzler,yeni insanlar,yeni tatlar herşeyin yeni olduğu,yepyeni bir hayat.

Delilik bu,akıl karı değil aslında, ardında bin türlü şey bırakıp ,hiç bilmediğin bir şehre doğru tek başına yola koyulmak…
“Emin olamazsam,geri dönerim” diyor içimdeki ses; sırf düşünmeyi yasakladığım halde ,bana itaat etmeyen beynimin “hayır, hayır, gidemezsin,yapamazsın” diye zıplayan odacığını sakinleştirmek için.

Bana ne gelecekse benden gelsin,ne olacak ki yani, çok çok kendi b.kumda boğulurum işte…

“Don't question why she needs to be so free, she will tell you it's the only way to be”