Cuma, Temmuz 02, 2010

35 - 06 - 01


Herkesin yolu bu şehirle belki bir şekilde çakışırda , ben sevmiyorum işte.Türk-İş önünde Tekel işçilerinin eylemiyle karşı karşıya kalmak ,polisin iki tarafını da sıkı sıkı kontrol altına aldığı Bayındır Sokak’ a
girebilmek için elimdeki bavulla sokağın bir o ucuna ,bir bu ucuna gitmek durumunda kaldım.Sokağın diğer ucundan girme çabalarım sonuç vermeyince, kalacağım otele ve en önemlisi yorgunlukla uzanacağım yatağa ulaşmaktan başka tek çabam yokken , polislerin sanki tek başıma Türk- İş’i basabilecekmişim gibi şüpheli bakışları ve soruları son derece rahatsız ediciydi.

Bu yol telaşı , taşınmalar ,bir şehirden diğerine yapılan her tür yolculuk beni yoruyor.Annemin hayatının çok sıkışık ,daima koşuşturmacalı geçmesine dair söylenirken söylediği bir söz vardır.”Annem beni çok acele, sıkışık bir zamanda doğurmuş” der.Ve gerçektende öyle bir günde doğmuş ; Eylül ayında , yayla dönüşünde.

Bu her işi ucu ucuna yetiştirme durumumdan dolayı bir gün bende anneme sordum.”Sen de mi beni çok sıkışık bir zamanda getirdin dünyaya?”.Evet bende öyle gelmişim dünyaya , gece yarısı en yakın hastaneye ulaşma çabasıyla.

Batıl inanç , hem gülüyor hem de hikayeleri çok sevdiğimden inanmak istiyorum ben.

Aslında yazmaya zaman çok , ama kafam karışık , yazacak derman yok.Tutunma telaşım , anlamlandırma çabalarım beni fazlasıyla oyalıyor.

Tarihimizin utanç verici lekelerinden Madımak Olayı’nın 17. Yıl dönümü , kebapa dönüşmüş canları temsilen hala orada duran Sebati Bey ,şu an konuşlandığım otel odasında hala sloganları duyabildiğim Türk-İş önündeki Tekel İşçileri eylemi , İsrail- Türkiye gizli görüşmeleri , sağ gösterip sol vuran(!) elektrik İndirimi – zammı , gelecek hafta sonu gerçekleşecek olan KPSS ve ben.Beni , beni , Dişi geyiği.O kadar çok şey var ki etrafta , kendi canınız acırken etraftakilerin hayat şartları çokta umurunuzda olmuyor , olamıyor.

Bu şehre her adım attığımda , Ankara ‘nın en çok İstanbul’a dönüşünü seven Yahya Kemal’i bir kez daha anlıyorum.

Şu an gitgide dozu artan sloganlar ,alkışlar , mini bir Kızılay turu yapsam ,dışarı çıksam ,bir hava alsam tekrar odama dönebilir miyim diye düşündürüyor bana.

İzmir’de birkaç ay önce 03:17 sularında ziyaretime gelen kimliği belirsiz şahıs dolayısıyla edinmiş olduğum biber gazımı yanıma almadığıma hayıflanıyorum şimdi.O yanımda olsaydı sağ salim dönerdim odama , bu kez orantısız güç kullanmak suretiyle(!) polisin gözlerini yakarak.


Sarar yine

Yalnızlık seni

Onca dostun, sevdiğin

Sen yine seninlesin