Pazar, Temmuz 05, 2009

Dünle beraber gitti cancağızım,Ne kadar söz varsa düne ait,Şimdi yeni bir şeyler söylemek lazım

Aza kanaat ettiği hâlde hiçliğe lâyık görüldü.

Zırhını çıkardı az bir zaman önce, guardı düştü, kendinden bir kırıntı bulabileceği hissine kapıldığı o kuyuya afili bir dalış yaptı.

Ve düşerken dibe, kanatlarını nerede unutabileceğini düşündü, kanatsız ilk uçuşunda.

Gülümsedi ve ah yazgı dedi.

Savunmasız, korunaksız şimdi... Kendi gibi ama kendisi hiç değil...

Geçmiş iz gibi peşinde, inkar edilemeyecek kadar gerçek, gözardı edilemeyecek kadar karmaşık.

Hayat kime ne sunar bilinmez, hangi kapıları açar, hangi yolları kesiştirir, kimleri teğet geçer, kimi yaşarken öldürür, kimi anka kılar.

Kendinden emin atmak istenen adımlar, sindirmek istenen zaman ve gelecek, aslında sessizce uzaklaşma zamanıdır...

Out of the ash , I rise with my long hair , And I eat men like air...

Tüm kapılar kapansa bile yüzüne, kimsenin bilmediği gizli bir geçit, bir patika vardır geçmen için.

Yazgı alnımıza çizilmiş bir yol haritası değil.Ana caddeleri verir sana, güzergahı bellidir yolculuğunun, sen anne karnına düştüğün anda. Hangi sokağa döneceğini, nerde, ne kadar bekleyeceğini sen belirlersin kendi kararlarınla.

Hayat bazen yansımalar çıkarır karşına.O yansımaları gerçek sanıp,hiçliğe tutunursun bazen.Anlam yüklemeye çalışır,değerli kılmak istersin.Bu aslında kendine oynadığı bir oyundur çok sorgulayana beyninin.Susuzluğunla koştuğun vahanın,sadece bir yanılsama olduğunu farkettiğin an yıkıcıdır,yanar canın.

Ne yaşamının hakimisin, ne de yaşamın karşısında biçaresin.Sen şu anda göremesen de, dar geçitler, sarp kayalar ardında gerçek cennet bahçeleri var seni bekleyen.

Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.